Geç kalmışlık…



Yıl 2020. İçimde yeni atanmanın, yeni bir beldeye gelmenin verdiği heyecan var. İlk görev yerim Ceylanpınar’dayım. Takdir-i ilahi Kepez Ortaokulunda göreve başlıyorum. Beni nelerin beklediğinden habersiz. İlk gün heyecandan bir-bir buçuk saat kadar erken gitmişim okula. Böyle başlamıştı maceram.


İlçenin en büyük okullarından birindeydim. Dolayısıyla öğretmen sayımızda fazlaydı. Rabbime hamd olsun. Çok kaliteli arkadaşlarla tanıştık. Baki olmasını ümit ettiğimiz dostluklar kurduk. Bu dostluk halkası okuldan taşıp tüm ilçeye ulaştı. Köyünden kasabasına birçok yerden öğretmen arkadaşlarla akraba gibi hatta akrabadan öte olduk yer yer.


Her bir arkadaşımızın tayini çıkınca içimizde bir hüzün çökerdi. Rabbimden, kendisi için kurduğumuz bu dostluğu katında makbul ibadetlerden saymasını niyaz ediyorum. Tefsir, hadis, fıkıh halkalarında buluştuk. Yeri güldük yeri geldi ağladık. Nice güzel anılar biriktirdik. Ancak imtihan bu ya, her şey umduğumuz gibi gitmez. İstenmedik olaylar başımıza gelir.


Bir arkadaşımız kanser oldu. Aldığımız haberle yıkıldık. Uzun bir tedavi süreci başladı. Güzel haberler aldık sevindik, üzücü haberler aldık üzüldük. Bu süreçte elimizden geldiğince irtibatı koparmamaya çalıştık. Ancak yüz yüze ziyaret edelim istediğimiz arkadaşımıza moral olsun diye düşündüğümüz ziyareti bir türlü planlayamadık. Bugündü yarındı derken erteleyip durduk.


Sonra yine arkadaşımızın rahatsız olduğuna dair bir haber aldık. Bu sefer ertelemeden gidelim görelim istedik. Allah hepsinden razı olsun. Urfa’dan, Kastamonu’ya, Konya’dan İstanbul’a farklı farklı yerlerden birçok arkadaşımızın katılımı ile ziyaret ettik arkadaşımızı.


Hani beraber güldüğümüz, güler yüzle hatırladığımız 4 yıl boyunca yediğimiz içtiğimizin ayrı gitmediği o arkadaşımız… Bizi görünce gülümseyemedi bile. Ne kadar mutlu oldu? Oldu mu bilemedik bile… Verilen ilaçların etkisi, yapılan ameliyatların ve alınan tedavilerin tahribatı, ilerlemesi durdurulamayan hastalık görmemize engel oldu mutluluğunu…


Hatırladım diyebildi sadece. Ona sevindik gözlerimiz doldu. Ne vardı 1-2 ayda olsa erken gitsek de güzelce sohbet etsek. Daha fazla moral verebilsek ne vardı? Neden hep geç kalırdı insanoğlu? Çok mu mühim işlerimiz vardı? Oysa ertelerken biz bazı işleri, ertelemeyen vardı. Yazan çizen ne kadar süremiz kaldığını tayin eden ve biz ne kadar vaktimiz kaldığından gafildik…


Benzer duyguların daha yoğun halini teyzem ve babam (Allah rahmet eylesin.) vefat edince hissetmiştim. Geç kalmışlık… Anıların kıymetini bilememek…


Sevdiklerinize bir başka sarılın, sevdiğinizi söylemekten çekinmeyin. Dünya uğruna kırıp üzmeyin. Küslükleri uzun tutmayın. Çocuğunuzu okşarken telefona bakmasın bir gözünüz. Kokusunu derinden çekin bugün. Bilemeyiz, bilemezsiniz kimin ne kadar daha yanımızda duracağını. Kiminle ne kadar vaktimizin kaldığını…


Dünya ihmale gelmiyor. Sınırlı nefeslerimizi, sınırlı anlarımızı en güzel şekilde değerlendirmeliyiz. Peygamber (sav) şöyle buyuruyor:


“İki nimet var ki insanların çoğu bu nimetleri değerlendirme hususunda aldanmıştır. Bunlar sağlık ve boş vakittir.”[1]


Rabbim aldananlardan eylemesin. Yarına malik değiliz. Zamanın değerini bilelim. Belki de bu son 3 aylarımızdır. İhya etmeyi hedefleyelim. İmkan varken ibadetle taatle yorulalım. Geç kalmayalım… Zira geç kalanlar, erteleyenler helak oldular…[2]


Dua eder dua beklerim.



[1] Buhârî, Rikak 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 1; İbni Mâce, Zühd 15

[2] Müslim 2670.


*

Yorum Gönder (0)
Daha yeni Daha eski